Pazar sabahı uyanmış.
Okul var mı diye sormuş ve tekrar uyumuş. Sonra annesiyle ben,
beraberce uyandırdık. “beni aya uçur” filmini açtım. Büyük
bir heyecanla seyretti. Astronomi ve uzay merakı aynı benim gibi...
astronotlara “baz” diyordu ya; filmin sonunda “gerçek baz”
çıktı ve kendini tanıttı. Böylece kızım gerçek “buzz
aldrin”i görmüş oldu.
Konuşmasını
anlatmalıyım. “v” harfi sıkıntılı.. “var” yerine “hay”
diyor ama “mavi” derken “havi” diyor. Çözeemedim bu kızı..
en kolay ve ilk telaffuz ettiği ses olan “m”yi mavide
söyleyemiyor. Ma-vi şeklinde hceleyince söylüyor ama hızlı
söyleyişte “havi”ye dönüşüveriyor.
Çokbilmişliği
berdevam.. birisinin kendisine birşeyler öğretmeye kalkışması
ayşe açısından kabul edilemez. Ayşeye çaktırmadan
öğreteceksin. Yoksa ben biliyorum deyip kestiriyor. Bu sıkıntı
olmaz inşallah okulda...
satranç dersi almış
ilk defa... ama ayşe herşeyi bütünüyle bir seferinde öğrenmeye
hvesli olduğu için okul çıkışı satrancın tamammını
öğretmemi istedi. Ben de zamanla hepsini öğreneceğini anlattım.
Akşam annesine Bir şey demişti ama...
yarın giyeceği
elbiseyi seçti. Hava soğuk olduğu için Pantolon giymesinin daha
uygun olacağına onu ikna ettim ama verdiği cevap süperdi. Alaycı
bir tonlamayla, “çok geç, seçtim bile” dedi. İş işten
geçmiş yani...
okul girişleinde iki
gün üstüste trip attı bana ama okula gidişle ilgili problem yok.
Tipik dişi davranışları... artık okul kapısında gözleri
sulanmak falan yok. Aksine içeri gülerek giriyor ama satranç
derslerinden şikayetçi.. 3 derstir sadece kalenin hareketlerini
gösteriyorlarmış. Kızım hemen öğrenmek istiyor. Zaten ilk
dersten sonra okuldan dönüş yolunda kendisine satranç öğretmemi
istedi. Kalenin hareketi öğretmişler. Akşam tüm taşları
öğrettim. Epey öğrendi ama daha çok pekiştirmek lazım.
İngilizce kursu da başladı. Hello'yu öğrenmiş. Ancak sürekli
unutup duruyor. Ben de her fırsatta hello deyip duruyorum. Kızımın
okulundaki çilekleri sökmüşler. Fideleri aldık ve beraberc
bahçeye diktik. Kızım da bana yardım etti. Cansuyunu o verdi.
BALIĞI ÖLDÜ. AYŞEYE
ÇAKTIRMADAN GÖMDÜM. ZATEN BİR GÜN ÖNCESİNDEN ÖLECEĞİNİ
ANLADIĞIMDAN, GÖZÖNÜNDDEN KALDIRMIŞ VE AYŞEYE DE BALIĞI GERİ
VERECEĞİMİ, ONUN YERİNE KÜÇÜK BALIK ALACAĞIMI SÖYLEMİŞTİM.
İNGİLİZCE DERSİNDE
ÖĞRENDİĞİ HELLO KELİMESİNİ SÜREKLİ UNUTUP DURUYOR. BEN DE
ISRARLA SORUYORUM. ZORLAYINCA HATIRLIYOR. BİR DE 5'E KADAR SAYILARI
ÖĞRETMİŞLER. HENÜZ BİLEMİYOR. ONU DA ÇALIŞTIRIYORUM AMA
ÖZELLİKLE “FİVE” AYŞE İÇİN EZİYET.. ÇOCUK ZATEN “F”
Yİ TELAFFUZ EDEMİYOR. ZAR ZOR TELAFFUZ EDİYOR. BİR DE “FAYF”
DEMEYE ÇALIŞIYOR. ALAKASIZ BİRŞEY ÇIKIYOR TABİİ AĞZINDAN...
GİYİM KUŞAMLA İLGİLİ
AKTARILMASI GEREKEN BİRŞEY VAR. BELİNE KAZAK, HIRKA VS SARMA HUYU
PEYDAH OLDU. BAYILIYOR.
“BEN YAPTIM TABİİ
Kİ.. SENCE, BAŞKA KİM YAPABİLİR BU KADAR GÜZEL?
BU LAFI ANNESİNE ETTİ.
Cumartesi günü
akşamüzeri ankaraya gittik. Yolda küçük uma ile büyük umaları
da aldık. (hüma ile umay'a öyle diyor) ankarada dördü çok güzel
oyun oynadılar. Çocukları epeydir aklımda olan meclisin ordaki
bir parka götürdüm. Bayıldılar. Saatlerce oynadılar. Özellikle
halattan kaymak favorileriydi. Ayşe önce, çekindi ve istemedi.
Ben zorlayınca yapmak zorunda kaldı. Yapınca da sevdi. Efrayla
beraber Kuleye çıktıklarında ben de aşağıda, ben ejderhayım.
Sizi tutsak ettim. Prens gelip sizi kurtarmazsa sizi bırakmam dedim.
Ayşe hemen role girdi ama efra prensesliği bir tarafa bırakıp
bana saldırmaya başladı kurtulmak için.. dönüş yolunda
yorgunluktan hemen sızdı kaldı. Tünelden geçerken
tüneeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeellllllllll diye ayşesiz bağırdık.
Okula bisikletle gitmek
istedi. Sabah bisikletle gittik akşam abisi aldı. Okula
gittiğimizde kahvaltıya geç kalma paniği yaşıyoruz. Her sabah
ilk sorduğu kahvaltı başladı mı sorusu.. artık kapıdakiler de
alıştı. Ayşeyi görür görmez kahvaltı başlamadı diyorlar.
Cumartesi günü annesi
aşure yapacaktı ve bu yüzden bizi 2-3 saatliğine evden
uzaklaştırdı. Hem de eksik bazı aşurelik malzeme alma görevi de
verdi. Ayşeyle çarşıda 4 saat geçirdik. Ayşe bisikletinde..
önce pirinç hana gittik. Oraya daha önce gittiğimizi hatırladı.
Hatta o dondurma yiyormuş, ben de kitap almışım geçen
gelişimizde... ben hatırlamıyorum. Sonra zafer plazada dondurma
ısmarladım. Ardından lokantaya girrik. Kadınbudu köfte istedi
kendine, sırf görüntüsü yüzünden.. sonra beğenmedi ve benim
arnavut ciğerimi gaspetti. Halbuki, aylardır canım ciğer
çekiyordu. Gene kısmet olmadı. Kadınbuduna talim ettim. Sonra
oyuncakçıları gezdik. Oyuncak aldık. Ayşe pek memnuniyetsiz.
Zira çarşı çok kalabalık ve ayşe hanım kalabalıktan
hoşlanmazmış. Ve dönüş yolunda bisikleti kaldırımdan sert
indirdim diye bana kızdı ve küstü. Artık beni sevmiyormuş.
Doğum gününe bile davet etmeyecekmiş. Zaten ben almasam da, abisi
hediye alırmış ona.. bana çemkirip duruyor. Dil falan çıkarıyor.
Ona aldığım çileklerden de bana yedirmedi. Eşşoğlusu...
UNUTMADAN; ABİSİYLE
BERABER “İYYY” DEME HUYU ÇIKTI. OYUN OLSUN DİYE YAPIYORLAR.
BEĞENMEME VE YADIRGAMA SESİ... YEMEK İKLİLERİNE YAPIYORLAR...
ABES VEYA DEĞİL, BERABER YENEN ŞEYLERE GÜLEREK “İYYYY”
DİYORLAR.
BİRAZ ÖNCE ANNSİ
GELDİ VE YEDİĞİ FIRÇAYI ANLATTI. AYŞEYE GİYİNİP
HAZIRLANMASINI SÖYLEDİĞİNDE, “ŞUNU AÇAMADIĞIMI GÖREMİYOR
MUSUN. HER İHTİMALİ GÖRMELİSİN” DEYİP AZARLAMIŞ. BÜTÜN
LAFLARI MOSTRALIK...
pazar günü önce bana
sonra annesine küstü. Kızdı azarladı. Bana resim bile
yapmayacakmış artık.. sebep ise doğum günü hediyesi kendisi
seçmek istemesi... ben ona çok uzun süredir paspas seksek
alacaktım halbuki... bauhausta gördüğü resmli kutuyu almak
istiyor. Küskünlük ve bağırış çağırış çok uzun sürmüyor.
Evde gene sarılıp barıştı. Sabah nikaha giderken giyeceği
elbiseyi kndi seçmek istedi. Bir katakulli çevirip ayşenin
istemediği kıyafeti seçmesini sağladık. Durumun farkına varınca
acayip bozuldu. Surat asıp durdu. En sonunda nasıl yaptığımı
bilmiyorum ama gene elbiseyi değiştirmeyi başardı.
Ayşe kağıttan
tablet, şarj aleti ve kulaklık yaptı. Markası da casper..
üzerinde yazıyor.. anesine bir tane bana bir tane... kağıda
şekillerini çizip sonra da etraflarını kesmiş... bu sabah
hangisinin annesine hangisinin bana ait olduğu karışmasın diye
üzerlerine ismimlerimizi yazdı. Harfleri parmağımla avucuma
çizdirdi. Aynen taklit ettiç zaten her harfi biliyor. Hiç
zorlanmadı. N harfi hariç. Onu ters çizdi.
Bugün yani 19 ekim
2016 çarşamba günü okula göndermedim. İshal olmuş. Zaten bir
süredir geceleri kusuyor. 3 gece üstüste uyurken kusmuştu. Şimdi
de ishal...
“onu da başka zaman
alırız”
bu lafı şimdiye kadar
yazmadım ama en sık kullandığı cümlelerden biri... Bir şey
alacak olduğumuzda ve tercih yapmak zorunda kaldığında, alamadığı
şey için hep bu cümleyi kullanıyor. Böylelikle aklısıra
alacağını alıyor. Alamadığının da yolunu yapıyor. Tabii işe
yaramıyor bu taktiği..
bir de nerdeyse hergün
okul gidişinde kahvaltıya geç kalma sendromu yaşıyoruz. Bir kez
geç kalması öylesine travma yaratmış ki, her sabah kahvaltı
başladı mı krizi yaşıyoruz.
Bir de “sütlü
köpüklü” merakını yazmalıyız. Kahve içiyor. Abisi onun için
köpüklü neskafe yapıyor. Çikolata sanıyor bunu...
haftasonu ablası
sürpriz yaptı bize.. ablasını görünce abisini sattı biraz..
ama biraz.. bana ödev verip sonra da ödevimi değerlendirdi. Nokta
nokta ile çizdiği resimleri tamamlama ödevi... doğru
yaptıklarımın yanına kalemle çentik attı doğru diye... annesi
ve ablasıyla çarşıya çıktılar. Laflarıyla büyükleri
bayıltmış. Pazar günü de bana yeni aldığımız banyo takımını
monte etmemde yardım etti. Pek meraklı tamirat işlerinde babaya
yardım etmeye...
pazartesi akşamı
atşeyi okuldan almaya maaile gittik. Oradan da blasını adapazarına
gitmek üzere terminale.. yolda ablası ayşeye bugün ne yaptınız
ve ne yediniz diye sordu. İlginçtir ayşe okulda o gün yediği
yemekleri hatırlamıyor hiç. Kızdı ve ağladı. Listeye bakın
dedi. Hatırlamıyorum diye söylendi. Akşam ve döndüğümüzde de
lokantacılık oynadık. Ben müşteri oldum. O da garson...
akşam resim çiziyordu.
Resmi “gerçekçi” yapmaktan sözetti ve sonra da oturup şu
resmi çizdi.
Resim
sonraki günlerde de
resmin ne kadar gerçekçi olduğunu söyleyip durdu.
İngilizce renkleri ve
beşe kadar sayıları öğrenmiş. Satrançta da dizmeyi ve
taşların hareketlerini... akşamları oturup satranç oynamak
istiyor. Oynuyoruz bazen... yakında zehir gibi oynamaya başlarsa
şaşırmam.
26 EKİM ÇARŞAMBA
GÜNÜ akşam evde tam bir hocahanım terörü estirdi. Zaten ruhen
hocahanımlık var. bir de okuldaki hocayı taklit ed,nce tam oldu.
Bütün akşam bize not verdi. Akıllı durup durmadığımızı
denetledi. Hoca gibi talimatlar yağdırdı. Akıllı duranların
yakalarına kalpler taktı. (kendisi kesip boyadı) uyuyana kadar
bize rahat vermedi. Ayşe sayesinde yeniden okullu olduk.
Ertesi gün ise akşam
annesine kızgın ve küs idi. Sürekli oyun istiyor. Annesi
oynamadığı için kızmış herhalde... benle evcilik oynadı.
Mandalina soyup ayşeye verdim. Yemek istemedi. Bir tane daha soyup
annesine vermek istedim. Hemen elimden alıp annesinin yemesine engel
oldu. Kendi yedi. O kadar kızmış yani...
29 ekim akşamı
korteje katılmaya gittik. Meşale ve bayrak aldım. Ayşe meşale
taşımak istemedi. Bayrka salladı. Omuzuma aldım. Yürüyüşe
katıldık. Yorulunca ayşeyi indirdim. Biraz yürüyünce ayağım
acıdı dedi. Bir baktık ki, ayakkabısının tabanı ayrılmış.
Gerçi ayağını acıtacak bir problem yok..(bunları yazarken, tam
şu anda “hayır, kramp girdi” diye sesleniyo.) belliydi zaten...
azıcık yürümeyle yorulmuş han'fendi... eve döndük. Evde niye
meşale taşımadığı sordum. “canım istemedi” dedi. Ben de
“korkun” dedim. İtiraz etti. Kabul etmedi. Sen de bayrak
taşımadın. Sen de korkaksın dedi. Ben korktuğu konusunda ısrar
edince öfkeelendi. Ağladı. Benim evimi yırtacakmış. (benim için
yaptığı resim) bir daha da yapmayacakmış. Laptopumu çöpe
atacakmış.
Annesine gitti, teselli
bulmaya... ben de o sırada gülerek ayşeye bakıyordum. Annesine
şikayet etti beni... “birisi ağlarken birisi gülerse olur mu
hiç” dedi.
Ayşenin temkinliliği
korkaklık seviyesine çıkıyor sık sık... bu problemi çözmek
için uğraşmamız gerekecek...
KÜSMESİ İSE ANCAK 10
dakika sürdü.
Ayşnin bizimle evcilik
oynama ısrarı ise sürüyor. Dün akşam kaldığımız yerden
devam etmemizi istiyor. Yorgun olduğumu söyledim. O zaman yarın
akşam oynarız diyor. Birşeyi elde edemediği zaman hemen geleceğe
yatırım yapıyor.
Pazar günü ayşe'nım
ödev yaptı odaya kapanıp... bir A4 ü ikiye katlamış... kapağına
kendince “ayşenin ödevi” yazmış. İçine CD ile daireler
çizmiş ve dairelerin içine çeşitli şekiller çizmiş.. biz
yanına geldiğimizde yanyana iki tane 5 yazmıştı ve gözümüzün
önünde 5 lerin yanına “on” yazdı. Ağzımız açık kaldı.
Velet... kendi kendine toplama yapmayı öğrenmiş. Sonra yanına
oturdum ve toplama öğretmeye başladım. 3+2=5 vs yazmayı
öğrettim. İki elinin parmaklarını açıp hesaplamayı öğrendi.
Hiç yanlış yapmıyor. Müthiş başarılı bir öğrenci olacağı
konusundaki öngörümüz tutacak anlaşılan... okulun en inek
öğrencisi olursa şaşırmam... öğretmen 1 ödev verirse bizimki
3 ödev yapacak sanırım...
yalnız; dikkatimi
çeken bir şey var. hem harfleri hem rakamları aşağıdan yukarı
doğru yazıyor. Bir de bazen ters yazıyor. Sağa bakması gereken
şekiller sola, sola bakması gerekenler sağa bakıyor. Ben birkaç
saatliğine dışarı çıkmıştım. Eve döndüğümde abisi yoktu
ve annesi de uyuyordu. Ayşe ise annesinin telefonuyla oynuyordu.
Bana kapıyı açtı.
Bu arada; annesinin
telefonunu kullanmasına annesi çok bozuluyor. Birşeyler
yüklemesine ve internetini bitirmesine... annesi uyandıktan sonra
ayşenin yüklediği birşeyi silmeye niyetlendi. Ayşe itiraz etti
annsi de “telefon benim. İstediğimi yaparım” dedi. Ayşe de
tamam dedi. Annesi hala söylenmeye devam edince, “tamam dedik,
duymadın mı. Sanki kulağı yok” diye tafra yaptı.
Gündüz de annesine
“galiba aklın başında değil” demiş... acayip bir çacuk...
boyundan büyük laflar etmesi artık sıradan hale geldi... zaten,
kendine özgü bir anlama ve öğrenme nidası bile var. yeni bir şey
öğrndiğinde “haaa-hııı” gibi bir ses çıkarıyor.
Annesi ayşe ile
yaptığı ve telefona kaydettiği bir ses kaydını dinletmeye
başladı bana... ayşenin geçen sene aşık olduğu arda hakkında
konuşma kısmı geldiğinde yanıma koşup elleriyle kulaklarımı
kapattı. Duymamı istemiyor.
Annesine telefon olayı
yüzünden çok bozuk... annesini sürekli tersliyor. Benim de onunla
ilgilenmemi istemiyor. Annesi bana saatlerin geri alınması
alınmamasıyla igli komik tweetleri okumaya başlayınca ve ben de
dinleyip gülmeye başlayınca çok bozuldu ve irtibatımızı
kesmeye kalkıştı. Bu arada kolunun sürahiye çarpmasıyla, bütün
su üzerime ve laptopun üzerine döküldü. Sırılsıklam oldum.
Bardak ta kırıldı. Allahtan bilgisayara bir şey olmamış. Ayşe
hala annesine veriyor veriştiriyor.
Efra ayşe için resim
yapmış. Telefonda söyledi. Bunun üzerine ayşe de hemen
kendisiyle efranın resmini çizdi. Efrayı kısa kıvırcık saçlı
ve kıçını kıvırmış olarak çizmiş.
3 kasım perşembe
gününün olayı ise artık bir “izma”sı olması...
günün bir başka
olayı da tabağı aynı benim gibi kmekle tertemiz yapması...
babasının kızı... bir de, benim tabağım seninkinden daha yemiz
diye nispet yapıyor.
Cuma akşamı büyük
kızım geldi. Ayşe halinden memnun... akşam yemeğinde ablasının
her dediğini tekrar edip onu taklit etmeye başladı.
Kafasında kitap
taşıyabilmeye başladı. Bir de tek ayağı üzerinde durup elinde
başka Bir şey tutarak yapıyor.
Kendine yaptığı
şnorkel muazzam. Pembe bir gözlüğü vardı. Büyük kırmızı
bir pipeti gözlüğün sapından geçirip bir ucunu ağzına sokuyor
ve yüzme hareketleri yapıyor. Çok komik.
Ayşenin sevinç
nidasını yazmalıyım. Epeydir var ama yazmak şimdi aklıma
geldi... “HUBİİİ” veya “HUPİİ” gibi bir şey...
bir süredir oyun
hamuru isteyip duruyodu. En sonunda aldım. Aman allah... ayşe
hamurla akla gelmedik şeyler yapmaya başladı. Adeta heykeltraş...
bir biber yaptı. Sahi sanıp yemeye kalkışırsın.
10 kasım günü okula
gitmek istemedi. Evde beraber kaldık. Bütün gün oyun hamuruyla
oynadı. Neler yaptı neler. Sürekli beni de oyunlarına dahil etmek
istiyor. Rahat vermedi. Akşama doğru tamirci oldu. Ama kız... kız
tamirci olduğunu sürekli vurguluyor. Sandalyelerin, sehpanın
altına yatıp araba tamir etti. Ben de arabası bozuk müşteri
oldum. Tornavidadan, arabanın zincirinden, yağ koymaktan falan
bahsediyor arabayı tamir ederken... nerden öğrendiyse.. utanmasa
trigel kayışı diyecek.
İştahı da iyi... bu
durumu yaz bitti diye açıklıyor. Bu 2 kere çıtır yumurta
(sahanda yumurtaya verdiği isim) tavuklu pilav, şokellalı ekmek
dilimleri, erik ve üzüm yedi. Çıtır yumurta sucukluydu. (aslında
hep peynili yaparım. Beyaz peynir yemiyor ama yumurta ile
yediriyorum.)
2 gün sonra cumartesi
günkü doğum günü partisi için annesi camları silmeye
başlayınca, ayşe de eline bez alıp o da camları silmeye başladı.
Hamarat çocuk. Boyunun yetişmediği yerlere sandalyeye çıkıp
siliyor.
Gece annesinin canı
çerez istdi. Hangisinden istediğini sordum. Annesi karışık dedi.
Öte yandan ayşe ses verdi. “kokteyl”
13 kasım Pazar günü
sabahtan hava yağmurluydu ama öğlen güneş açtı. Ayşe de
bisiklet binmek istedi. Merinos parka gittik. Bisiklet bindi çimenli
bayırlarda yuvarlandı. Parkta oynadı. Epey iyi vakit geçirdi.
Sonra bana ayakkabı almaya gittik. Ben başka bir alınmasına izin
vermeyince annesi ve ayşe bozuldu. Biz kız kıza gelip alışveriş
yaparız diye sözleştiler. Ablasını da alıp beraber alışverişe
çıkacaklarmış. Akşam evde ilk müzikli gösterisini defalarca
sergiledi bize.. video
bu arada; günledir
öğretmenler gününde okuyacağı şiiri ezberletiyor annesi.. ilk
ezberi.. zorlanıyor. Saçma sapan bir şiir zaten...
okul çıkışı puzzle
seksek almak
sabah az giyinmk
istemek doktor takımışiir sırası öğretme küsme oyun
hamurundan börek yufka gibi ince olmaz. Yuklava
kızım nihayet okulda
yiğit efe'yi öpmüş... gahsi geçtiğinde ağzı kulaklarına
vararak evet diyor. Normalde oğlanlar kızlara sulanır. Bizimki
oğlana dalmış...
ekişehire gittiler
annesiyle giderken bana küstü. Puuzle seksek yüzünden ama
giderayak küs kalmaya dayanamadı ve bana sarıldı.
Kızım 3-4 gündür
eskişehirdeydi. Orda kuzu parka girmişler. İlk başta ürkmüş
ama sonra alışmış. Bu kuzuparkın nasıl bir yer olduğunu
bilmiyorum. Ama zıplama yerinde zıplamış. Örümcek ağından
düştüm dedi.
Ama asıl önemli
haber, ayşenin ter mühendislik yapmış olması... hümanın
yaptığı kitap ayracını kağıdın katlarını açarak ve geriye
doğru götürerek nasıl kitap ayracı yapıldığını öğrenmiş
ve kendisine bir tane yapmış.
23 kasım günü
kızımın en büyük evhamı, kabusu gerçek oldu. Kahvaltı
başlamış. Her sabah okula gittiğimizde kahvaltının başlayıp
başlamadığını sorar kapıda.. kahvaltıya geç kalmaktan hep
korkar. Bir kere başına gelmişti. O zaman beri takıntı haline
getirmişti. Ama bugün okula erken gitmemize rağmen kahvaltıya geç
kaldık. Okul gezisi yüzünden erken inmişler. Ayşe gözyaşıyla
ağlamaya başladı. Ben de boş sınıfa yalnız gitmesin diye
onunla okula girdim. Sınıfta eşyalarını bırakıp ayakkabılarını
giydi. Mutfağa inene kadar gözyaşı dökmeye devam etti. Öğetmeni
teselli etti.
Akşam, laflar gene
boyo boy.. ablasına “bebeğim” diyor. Ne yapıyorsun bebeğim...
erkenden uyudu.
Galiba ayşenin azı
dişleri değişiyor. Çenem acıyor diyor birkaç gündür... bir de
geceleri uykusunda ağlama huyu çıktı 2 gündür... okulda birşeye
mi canı sıkılıyor yoksa, dişlerinin acısıyla mı ağlıyor,
belli değil...
annesiyle haftasonu
ankaraya düğüne gitmişti. Pek güzel eğlenmiş kızlarla..
02 aralık günü
akşamı benle küstü. Bana kızıp duruyordu. Sabah uyandı.
Annesine kızgın bu sefer de... sürekli azar... çok biliyon sen...
göreceksin gününü... falan... sebebini kendisi de bilmiyor.
03 aralık pazar günü
evdeyiz önce ayşe kampçılık oynamak istedi. Kurban ben oldum.
Çanta hazırladık. Kampa gittik. Çadırda uyuduk. Sucuk pişirdik.
Ardından başka bir oyunda öğretmen oldu. Üçümüzü de sıaraya
dizip yemekhaneye götürdü. Tam otoriter öğretmen... zaten ruhen
öğretmenhanım halet-i ruhiyesinde... iyice ortaya çıktı
karakteri.. evde uslu duranları ödüllendiriyor falan...
Ayşe son günlerde
bahçede yapılan yeni sınıfta ders görüyor. Zaten inşaat
sırasında her gün “ev, ev” diyerek inşaatı teftiş etmişti.
Sınıftan çıktıktan sonra kucağıma çıkıp pencereden
arkadaşlarına karşılıklı el sallamak adeti çıktı şimdi
de...
10 aralık pazar günü
sabah bana kızıp azarladı, kahvaltı sırasında... öğlenleyin
annesi ile annesinin telefonu yüzünden (son zamanlarda bu konuda
hep kavga ediyorlar. Ayşe annesinin telefonunu kullanmak istiyor.
Annesi izin vermek istemiyor) kavga etmişler. Annesine çok ağır
konuşmuş. Kalpsiz olmakla suçlamış. Annesi köpürdü. Ayşenin
annesinden özür dilemesini istedim. Ama gene de annesi birkaç saat
boyunca bıdırlandı durdu.
12 aralık salı günü
müstakbel torunumun adını öğrendim. Kızı olduğunda adını
“damla” koyacakmış. Arabamız bozulduğu için birkaç gündür
yayan gidiyoruz okula. 13 aralık çarşamba günü yağmur
yağıyordu. Ayşeyi sırtıma aldım. Şemsiyeyi tutmak için elim
kalmadığından şemsiyeyi ayşenin boynuma doladığı kollarını
ile bedenimin arasına sıkıştırarak şemsiyeyi tuttuk. Yayan
gidip gelme sayesinde epeydi yapamadığımız birşeyi d yapma
fırsatı doğdu. Millipazara uğrayıp kurabiyelerden bir tane alıp
yemek... akşam evde annesi gelmeden pericilik oynadık. Ayşe ve
oyun... bizi bayıltıncaya kadar oyun oynakmak istiyor. Oyuna hiç
doymuyor. Annesi de ben de ayşeye artık oynamak istemiyoruz
demekten bıktık. O, oynamaktan bıkmadı. Sürekli oyun, hep
oyun...
aralık ayında,
haftalardır arabamız bozuk olduğu için ayşe hanımı bu kış
ayazında okula yayan götürüyorum, getiriyorum. Yayan olan benim,
ayşe ie sırtımda... onun keyfi yerinde... okul çıkışı artık
bahçede yeni yapılan sınınfta oldujlarından, pencereden sınıfta
kalan arkadaşlarına el sallaması adeti çıktı. Tabi bunun için
de kucağıma çıkması gerekiyor. Bir de bahçedeki beyaz boyalı
şekiller arasında sekerek atlamak var... mesafe uzun olduğundan
burda da ben uçuruyoruz mecburen...
karşıdaki kırtasiyede
hello kitty çıkartması alma inadı ise başka bir mevzu... bu
çıkartmadan vardı. İlk defasında başka bir çıkartma aldık.
Onu da başka zaman alırız demişti. (en çok kullandığı
sözlerden biri) sonrasında bitmiş... haftalardır gelmiş mi diye
bakıyoruz birkaç günde bir...
22 aralık günü akşam
annesiyle markete gidecektik. Ayşe gelmek istemedi. Evde yalnız
kalabileceğini belirtti. Annesi de telefonunu bırakıp, Bir şey
olursa aramasını söyledi ve gittik. Ben telefonu kullanmayacağını
falan zannederken, beni arayıverdi. teyzesi aramış, onu haber
veriyor. Bizi birkaç kere aradı. Abisinin eve döndüğünü bile
haber verdi. Teyzesiyle de konuşmuş. Becerikli velet, kesin olan
Bir şey var. akıllı telefonu benden daha kolay kullanıyor.
Annesi, gülerek, artık buna telefon alma zamanı gelmiş dedi. Aynı
akşam yemekte, yemek öncesi yediği abur cuburların etkisiyle
yemek yemek yerine hoplayıp zıplıyordu. En sonunda bardağı
devirince, hafifçe azarladım, yemek yemesi için... bozuldu ve
küstü. Tüm geceyi bana tavır koyarak geçirdi.
24 aralık cumartesi
gündüz düğüne gittik. Bunu da hemen oyuna çevirdi. Çan çaldı.
Balo zamanı falan deyip duruyordu. Bir de süslü... annesinin abiye
çantasına sulandı. Hatta kısa bir süre taktı bile... kolundaki
bileziği de istedi. Çok, süse meraklı olacak, çok... düğünlerde
nedense palyaçolarla gitmiyor. Bizimle kalmayı tercih ediyor.
Yanımıza küçük bir bebek geldi. Ayşe bebeğe yoğun ilgi
gösterdi. Ufak bebekleri de çok seviyor. Yanından ayrılmadı
bebeğin... bir de abisiyle satranç oynamaya başladı. Abisi taşını
yiyince çok bozuluyor. Abisi her zamanki nobranlığıyla kızımı
çoban matı etmiş.
Akşam abisiyle
oynuyordu. Oynamak dediğim bildiğin tepişmek... bir ara sehpanın
altına saklanıp, annesinin sesini (güya) taklit edip abisini
kandımaya kalkışması çok komikti...
25 aralık pazar günü
renkliydi. Sürekli oyun kuruyor diyorum ya.. bu gece kurduğu oyun
şu: annesi balık, ben babası olta, ayşe de balıkçı... benimle
annesini yakaladı ve onu yedi. Akıllara gelmez oyunlar, senaryolar
kuruyor. Bu gün sabahtan yarım saat kadar oynaştık ayşeyle.. ben
yanağını öpmeye çalışıyorum. O bana engel oluyor. Gün içinde
sürekli unutsun da önlem alamasın diye gün içinde uğraştım
durdum. En sonunda öğlene doğru unuttu. Öğleden sonra muppet
filmi seyretmek için evde yalnız kalmak istedi ama sonra bizimle
geldi. Arabada uyudu kaldı. Akşam babannesinde yemek yedik. İşkembe
çorbası içti. Hem de 2 tabak... her türlü çorbaya bayılıyor.
Ona kalsa sadece çorbayla beslenir. Sofrada çorbayla doyuyor,
kalkıyor.
Gün içinde ayşeyi
kucağımda taşırken zor geldi ve oyun olsun ve bana kolaylık
olsun diye omzumda taşımak istedim. oynamak istemedi. Sonra akşam
evde benle oyun oynamak istedi. (kardeşini beşiğe koymuş. Ben de
dayısıymışım.) ben de oynamak istemediğini hatırlattım ve
şimdi de ben oynamak istemiyorum dedim. Acayip bozuldu. Suratını
asıp, ben unuttum. Sen de unutacaksın diye buyurdu.
Tavırlar, ses tonu
falan tam anlamıyla öğretmeninin kopyasına dönüştü. Zaten,
doğuştan hocaanım ruhluydu. Tam oldu.
Bu arada; resim çizme
konusunda iyice ileriye gitmeye başladı. Müthiş resimler çiziyor.
Başka bir resme bakarak neredeyse aynısını çizdiğine şahit
oldum. Kendi zihninden de harika şeyler çiziyor. Mesela, ben bu
yazıyı yazarken, sihirli küre resmi çizdi. Yanında da bir
cadı...
bazen bir resim çizmek
istediği zaman bana googledan o şeyin resmini açtırıyor. Biraz
bakıyor ve sonra gidip çiziyor. Az kaldı, resim çizme konusunda
beni de geçecek.. hatta belki de geçti.
26 aralık pazartesi
akşamı ayşeyle satranç oynadık. Taşların nasıl hareket
ettirildiğini biliyor. Sadece o kadar... taşı yendiği zaman
bozuluyor. Üstünlüğü kim daha çok taş yemiş diye algılıyor.
Oyun sırasında bir ara kendi piyonunun benim atıma dil çıkardığını
iddia etti. Çok güldüm.
27 aralık sabahı
evden geç çıktık. Nasıl olsa arabamız tamir edilmişti ve
kahvaltıya yetişmeme sorunumuz yoktu. Ancak sürpriz.. arabanın
lastiği patlak... ayşeyi sırtıma alıp koşarak okula kadar
götürdüm. Kahvaltıya geç kaldığımız için ve ayşe geç
kalınca boş sınıfta gözyaşlarıyla ağladığı için bn de
ayşeyle sınıfa çıkıp, ardından yemekhaneye götürmeye
niyetlendim ama kapıdaki görevliler sınıfın henüz yemekhaneye
inmediğini söyledi. Ben de döndüm. Akşam öğrndim ki, meğer
sınıf yemekhaneye inmiş ve ayşe o çok korktuğu akibetle
yüzleşmek zorunda kalmış. Kızdım ve söylendim epey... ayşe
okulda öğretmenine lastik patladı diye anlatmış. Akşam arabayla
markete giderken annesine de anlatmasını istedim. Anlatmak
istemedi. Zorladım. Unuttum dedi. Unutmadın, anlat çabuk dedim.
Arabanın lastiği patladı dedi. Annesi sonra ne yaptınız dedi.
Lastiği tamir ettirdik dedi. Ben de “sen nerden biliyon. Ben seni
okula bıraktıktan sonra tamir ettirdim” deyince, sinirlenerek ve
azarlayarak, “peki araba nasıl gidiyor o zaman, sihir mi yaptın”
diye beni payladı.
Akşam evde yemekte
abisiyle ettiğim kavgayı herhalde ileride de hatırlayacaktır.
30 Aralık cuna gününü
beraber evde geçirdik. Oyun oynadık. Çocuk kar hasretiyle yanıyor
ama bursaya kar falan yaüdığı yok. Söz verdim yarın onu kar
olan yüksek semtlere götüreceğime.. bana yapacağımız
kardanadam için zeytin yememi söylüyor. Kaç tane zeytin kabuğu
lazım olduğunu sordu kardanadam için. 20 tane dedim. 20 tane
zeytin yiyecekmişim. Gündüz beraber para tahsil etmeye başladık.
Gittiğimiz yerde limon ağacı gördü. 1 tane limon kopardı.
Cebine koydu. Ardından cantıkçıya gittik. Kuşbaşılı kaşarlı
cantık yedi. Tadını pek sevdi. Akşam da kemikli et sıyırdı.
31 Aralık cumartesi
günü ayşeyle arkadaşına hediye oyuncak almaya gittik. Hafif kar
vardı yerlerde... yol boyunca kartopu ile beni şişledi durdu. Hele
parkta, dev bir kartopu yaparken “büyük bir hamle geliyor”
deyişi çok komikti... oyuncak aldıktan sonra, çocuk menüsü
“hamgurber” yedi. Oyuncak olarak pembe beyaz bir kedi seçti...
Pazar
sabahı uyanmış. Okul var mı diye sormuş ve tekrar uyumuş. Sonra
annesiyle ben, beraberce uyandırdık. “beni aya uçur” filmini
açtım. Büyük bir heyecanla seyretti. Astronomi ve uzay merakı
aynı benim gibi... astronotlara “baz” diyordu ya; filmin sonunda
“gerçek baz” çıktı ve kendini tanıttı. Böylece kızım
gerçek “buzz aldrin”i görmüş oldu.
Konuşmasını
anlatmalıyım. “v” harfi sıkıntılı.. “var” yerine “hay”
diyor ama “mavi” derken “havi” diyor. Çözeemedim bu kızı..
en kolay ve ilk telaffuz ettiği ses olan “m”yi mavide
söyleyemiyor. Ma-vi şeklinde hceleyince söylüyor ama hızlı
söyleyişte “havi”ye dönüşüveriyor.
Çokbilmişliği
berdevam.. birisinin kendisine birşeyler öğretmeye kalkışması
ayşe açısından kabul edilemez. Ayşeye çaktırmadan
öğreteceksin. Yoksa ben biliyorum deyip kestiriyor. Bu sıkıntı
olmaz inşallah okulda...
satranç
dersi almış ilk defa... ama ayşe herşeyi bütünüyle bir
seferinde öğrenmeye hevesli olduğu için okul çıkışı
satrancın tamammını öğretmemi istedi. Ben de zamanla hepsini
öğreneceğini anlattım. Akşam annesine Bir şey demişti ama...
yarın
giyeceği elbiseyi seçti. Hava soğuk olduğu için Pantolon
giymesinin daha uygun olacağına onu ikna ettim ama verdiği cevap
süperdi. Alaycı bir tonlamayla, “çok geç, seçtim bile” dedi.
İş işten geçmiş yani...
okul
girişleinde iki gün üstüste trip attı bana ama okula gidişle
ilgili problem yok. Tipik dişi davranışları... artık okul
kapısında gözleri sulanmak falan yok. Aksine içeri gülerek
giriyor ama satranç derslerinden şikayetçi.. 3 derstir sadece
kalenin hareketlerini gösteriyorlarmış. Kızım hemen öğrenmek
istiyor. Zaten ilk dersten sonra okuldan dönüş yolunda kendisine
satranç öğretmemi istedi. Kalenin hareketi öğretmişler. Akşam
tüm taşları öğrettim. Epey öğrendi ama daha çok pekiştirmek
lazım. İngilizce kursu da başladı. Hello'yu öğrenmiş. Ancak
sürekli unutup duruyor. Ben de her fırsatta hello deyip duruyorum.
Kızımın okulundaki çilekleri sökmüşler. Fideleri aldık ve
beraberc bahçeye diktik. Kızım da bana yardım etti. Cansuyunu o
verdi.
BALIĞI
ÖLDÜ. AYŞEYE ÇAKTIRMADAN GÖMDÜM. ZATEN BİR GÜN ÖNCESİNDEN
ÖLECEĞİNİ ANLADIĞIMDAN, GÖZÖNÜNDDEN KALDIRMIŞ VE AYŞEYE DE
BALIĞI GERİ VERECEĞİMİ, ONUN YERİNE KÜÇÜK BALIK ALACAĞIMI
SÖYLEMİŞTİM.
İNGİLİZCE
DERSİNDE ÖĞRENDİĞİ HELLO KELİMESİNİ SÜREKLİ UNUTUP
DURUYOR. BEN DE ISRARLA SORUYORUM. ZORLAYINCA HATIRLIYOR. BİR DE 5'E
KADAR SAYILARI ÖĞRETMİŞLER. HENÜZ BİLEMİYOR. ONU DA
ÇALIŞTIRIYORUM AMA ÖZELLİKLE “FİVE” AYŞE İÇİN EZİYET..
ÇOCUK ZATEN “F” Yİ TELAFFUZ EDEMİYOR. ZAR ZOR TELAFFUZ EDİYOR.
BİR DE “FAYF” DEMEYE ÇALIŞIYOR. ALAKASIZ BİRŞEY ÇIKIYOR
TABİİ AĞZINDAN...
GİYİM
KUŞAMLA İLGİLİ AKTARILMASI GEREKEN BİRŞEY VAR. BELİNE KAZAK,
HIRKA VS SARMA HUYU PEYDAH OLDU. BAYILIYOR.
“BEN
YAPTIM TABİİ Kİ.. SENCE, BAŞKA KİM YAPABİLİR BU KADAR GÜZEL?
BU
LAFI ANNESİNE ETTİ.
Cumartesi
günü akşamüzeri ankaraya gittik. Yolda küçük uma ile büyük
umaları da aldık. (hüma ile umay'a öyle diyor) ankarada dördü
çok güzel oyun oynadılar. Çocukları epeydir aklımda olan
meclisin ordaki bir parka götürdüm. Bayıldılar. Saatlerce
oynadılar. Özellikle halattan kaymak favorileriydi. Ayşe önce,
çekindi ve istemedi. Ben zorlayınca yapmak zorunda kaldı. Yapınca
da sevdi. Efrayla beraber Kuleye çıktıklarında ben de aşağıda,
ben ejderhayım. Sizi tutsak ettim. Prens gelip sizi kurtarmazsa sizi
bırakmam dedim. Ayşe hemen role girdi ama efra prensesliği bir
tarafa bırakıp bana saldırmaya başladı kurtulmak için.. dönüş
yolunda yorgunluktan hemen sızdı kaldı. Tünelden geçerken
tüneeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeellllllllll diye ayşesiz bağırdık.
Okula
bisikletle gitmek istedi. Sabah bisikletle gittik akşam abisi aldı.
Okula gittiğimizde kahvaltıya geç kalma paniği yaşıyoruz. Her
sabah ilk sorduğu kahvaltı başladı mı sorusu.. artık
kapıdakiler de alıştı. Ayşeyi görür görmez kahvaltı
başlamadı diyorlar.
Cumartesi
günü annesi aşure yapacaktı ve bu yüzden bizi 2-3 saatliğine
evden uzaklaştırdı. Hem de eksik bazı aşurelik malzeme alma
görevi de verdi. Ayşeyle çarşıda 4 saat geçirdik. Ayşe
bisikletinde.. önce pirinç hana gittik. Oraya daha önce
gittiğimizi hatırladı. Hatta o dondurma yiyormuş, ben de kitap
almışım geçen gelişimizde... ben hatırlamıyorum. Sonra zafer
plazada dondurma ısmarladım. Ardından lokantaya girrik. Kadınbudu
köfte istedi kendine, sırf görüntüsü yüzünden.. sonra
beğenmedi ve benim arnavut ciğerimi gaspetti. Halbuki, aylardır
canım ciğer çekiyordu. Gene kısmet olmadı. Kadınbuduna talim
ettim. Sonra oyuncakçıları gezdik. Oyuncak aldık. Ayşe pek
memnuniyetsiz. Zira çarşı çok kalabalık ve ayşe hanım
kalabalıktan hoşlanmazmış. Ve dönüş yolunda bisikleti
kaldırımdan sert indirdim diye bana kızdı ve küstü. Artık beni
sevmiyormuş. Doğum gününe bile davet etmeyecekmiş. Zaten ben
almasam da, abisi hediye alırmış ona.. bana çemkirip duruyor. Dil
falan çıkarıyor. Ona aldığım çileklerden de bana yedirmedi.
Eşşoğlusu...
UNUTMADAN;
ABİSİYLE BERABER “İYYY” DEME HUYU ÇIKTI. OYUN OLSUN DİYE
YAPIYORLAR. BEĞENMEME VE YADIRGAMA SESİ... YEMEK İKLİLERİNE
YAPIYORLAR... ABES VEYA DEĞİL, BERABER YENEN ŞEYLERE GÜLEREK
“İYYYY” DİYORLAR.
BİRAZ
ÖNCE ANNSİ GELDİ VE YEDİĞİ FIRÇAYI ANLATTI. AYŞEYE GİYİNİP
HAZIRLANMASINI SÖYLEDİĞİNDE, “ŞUNU AÇAMADIĞIMI GÖREMİYOR
MUSUN. HER İHTİMALİ GÖRMELİSİN” DEYİP AZARLAMIŞ. BÜTÜN
LAFLARI MOSTRALIK...
pazar
günü önce bana sonra annesine küstü. Kızdı azarladı. Bana
resim bile yapmayacakmış artık.. sebep ise doğum günü hediyesi
kendisi seçmek istemesi... ben ona çok uzun süredir paspas seksek
alacaktım halbuki... bauhausta gördüğü resmli kutuyu almak
istiyor. Küskünlük ve bağırış çağırış çok uzun sürmüyor.
Evde gene sarılıp barıştı. Sabah nikaha giderken giyeceği
elbiseyi kndi seçmek istedi. Bir katakulli çevirip ayşenin
istemediği kıyafeti seçmesini sağladık. Durumun farkına varınca
acayip bozuldu. Surat asıp durdu. En sonunda nasıl yaptığımı
bilmiyorum ama gene elbiseyi değiştirmeyi başardı.
Ayşe
kağıttan tablet, şarj aleti ve kulaklık yaptı. Markası da
casper.. üzerinde yazıyor.. anesine bir tane bana bir tane...
kağıda şekillerini çizip sonra da etraflarını kesmiş... bu
sabah hangisinin annesine hangisinin bana ait olduğu karışmasın
diye üzerlerine ismimlerimizi yazdı. Harfleri parmağımla avucuma
çizdirdi. Aynen taklit ettiç zaten her harfi biliyor. Hiç
zorlanmadı. N harfi hariç. Onu ters çizdi.
Bugün
yani 19 ekim 2016 çarşamba günü okula göndermedim. İshal olmuş.
Zaten bir süredir geceleri kusuyor. 3 gece üstüste uyurken
kusmuştu. Şimdi de ishal...
“onu
da başka zaman alırız”
bu
lafı şimdiye kadar yazmadım ama en sık kullandığı cümlelerden
biri... Bir şey alacak olduğumuzda ve tercih yapmak zorunda
kaldığında, alamadığı şey için hep bu cümleyi kullanıyor.
Böylelikle aklısıra alacağını alıyor. Alamadığının da
yolunu yapıyor. Tabii işe yaramıyor bu taktiği..
bir
de nerdeyse hergün okul gidişinde kahvaltıya geç kalma sendromu
yaşıyoruz. Bir kez geç kalması öylesine travma yaratmış ki,
her sabah kahvaltı başladı mı krizi yaşıyoruz.
Bir
de “sütlü köpüklü” merakını yazmalıyız. Kahve içiyor.
Abisi onun için köpüklü neskafe yapıyor. Çikolata sanıyor
bunu...
haftasonu
ablası sürpriz yaptı bize.. ablasını görünce abisini sattı
biraz.. ama biraz.. bana ödev verip sonra da ödevimi değerlendirdi.
Nokta nokta ile çizdiği resimleri tamamlama ödevi... doğru
yaptıklarımın yanına kalemle çentik attı doğru diye... annesi
ve ablasıyla çarşıya çıktılar. Laflarıyla büyükleri
bayıltmış. Pazar günü de bana yeni aldığımız banyo takımını
monte etmemde yardım etti. Pek meraklı tamirat işlerinde babaya
yardım etmeye...
pazartesi
akşamı atşeyi okuldan almaya maaile gittik. Oradan da blasını
adapazarına gitmek üzere terminale.. yolda ablası ayşeye bugün
ne yaptınız ve ne yediniz diye sordu. İlginçtir ayşe okulda o
gün yediği yemekleri hatırlamıyor hiç. Kızdı ve ağladı.
Listeye bakın dedi. Hatırlamıyorum diye söylendi. Akşam ve
döndüğümüzde de lokantacılık oynadık. Ben müşteri oldum. O
da garson...
akşam
resim çiziyordu. Resmi “gerçekçi” yapmaktan sözetti ve sonra
da oturup şu resmi çizdi.
Resim
sonraki
günlerde de resmin ne kadar gerçekçi olduğunu söyleyip durdu.
İngilizce
renkleri ve beşe kadar sayıları öğrenmiş. Satrançta da
dizmeyi ve taşların hareketlerini... akşamları oturup satranç
oynamak istiyor. Oynuyoruz bazen... yakında zehir gibi oynamaya
başlarsa şaşırmam.
26
EKİM ÇARŞAMBA GÜNÜ akşam evde tam bir hocahanım terörü
estirdi. Zaten ruhen hocahanımlık var. bir de okuldaki hocayı
taklit ed,nce tam oldu. Bütün akşam bize not verdi. Akıllı durup
durmadığımızı denetledi. Hoca gibi talimatlar yağdırdı.
Akıllı duranların yakalarına kalpler taktı. (kendisi kesip
boyadı) uyuyana kadar bize rahat vermedi. Ayşe sayesinde yeniden
okullu olduk.
Ertesi
gün ise akşam annesine kızgın ve küs idi. Sürekli oyun istiyor.
Annesi oynamadığı için kızmış herhalde... benle evcilik
oynadı. Mandalina soyup ayşeye verdim. Yemek istemedi. Bir tane
daha soyup annesine vermek istedim. Hemen elimden alıp annesinin
yemesine engel oldu. Kendi yedi. O kadar kızmış yani...
29
ekim akşamı korteje katılmaya gittik. Meşale ve bayrak aldım.
Ayşe meşale taşımak istemedi. Bayrka salladı. Omuzuma aldım.
Yürüyüşe katıldık. Yorulunca ayşeyi indirdim. Biraz yürüyünce
ayağım acıdı dedi. Bir baktık ki, ayakkabısının tabanı
ayrılmış. Gerçi ayağını acıtacak bir problem yok..(bunları
yazarken, tam şu anda “hayır, kramp girdi” diye sesleniyo.)
belliydi zaten... azıcık yürümeyle yorulmuş han'fendi... eve
döndük. Evde niye meşale taşımadığı sordum. “canım
istemedi” dedi. Ben de “korkun” dedim. İtiraz etti. Kabul
etmedi. Sen de bayrak taşımadın. Sen de korkaksın dedi. Ben
korktuğu konusunda ısrar edince öfkeelendi. Ağladı. Benim evimi
yırtacakmış. (benim için yaptığı resim) bir daha da
yapmayacakmış. Laptopumu çöpe atacakmış.
Annesine
gitti, teselli bulmaya... ben de o sırada gülerek ayşeye
bakıyordum. Annesine şikayet etti beni... “birisi ağlarken
birisi gülerse olur mu hiç” dedi.
Ayşenin
temkinliliği korkaklık seviyesine çıkıyor sık sık... bu
problemi çözmek için uğraşmamız gerekecek...
KÜSMESİ
İSE ANCAK 10 dakika sürdü.
Ayşnin
bizimle evcilik oynama ısrarı ise sürüyor. Dün akşam kaldığımız
yerden devam etmemizi istiyor. Yorgun olduğumu söyledim. O zaman
yarın akşam oynarız diyor. Birşeyi elde edemediği zaman hemen
geleceğe yatırım yapıyor.
Pazar
günü ayşe'nım ödev yaptı odaya kapanıp... bir A4 ü ikiye
katlamış... kapağına kendince “ayşenin ödevi” yazmış.
İçine CD ile daireler çizmiş ve dairelerin içine çeşitli
şekiller çizmiş.. biz yanına geldiğimizde yanyana iki tane 5
yazmıştı ve gözümüzün önünde 5 lerin yanına “on” yazdı.
Ağzımız açık kaldı. Velet... kendi kendine toplama yapmayı
öğrenmiş. Sonra yanına oturdum ve toplama öğretmeye başladım.
3+2=5 vs yazmayı öğrettim. İki elinin parmaklarını açıp
hesaplamayı öğrendi. Hiç yanlış yapmıyor. Müthiş başarılı
bir öğrenci olacağı konusundaki öngörümüz tutacak
anlaşılan... okulun en inek öğrencisi olursa şaşırmam...
öğretmen 1 ödev verirse bizimki 3 ödev yapacak sanırım...
yalnız;
dikkatimi çeken bir şey var. hem harfleri hem rakamları aşağıdan
yukarı doğru yazıyor. Bir de bazen ters yazıyor. Sağa bakması
gereken şekiller sola, sola bakması gerekenler sağa bakıyor. Ben
birkaç saatliğine dışarı çıkmıştım. Eve döndüğümde
abisi yoktu ve annesi de uyuyordu. Ayşe ise annesinin telefonuyla
oynuyordu. Bana kapıyı açtı.
Bu
arada; annesinin telefonunu kullanmasına annesi çok bozuluyor.
Birşeyler yüklemesine ve internetini bitirmesine... annesi
uyandıktan sonra ayşenin yüklediği birşeyi silmeye niyetlendi.
Ayşe itiraz etti annsi de “telefon benim. İstediğimi yaparım”
dedi. Ayşe de tamam dedi. Annesi hala söylenmeye devam edince,
“tamam dedik, duymadın mı. Sanki kulağı yok” diye tafra
yaptı.
Gündüz
de annesine “galiba aklın başında değil” demiş... acayip bir
çacuk... boyundan büyük laflar etmesi artık sıradan hale
geldi... zaten, kendine özgü bir anlama ve öğrenme nidası bile
var. yeni bir şey öğrndiğinde “haaa-hııı” gibi bir ses
çıkarıyor.
Annesi
ayşe ile yaptığı ve telefona kaydettiği bir ses kaydını
dinletmeye başladı bana... ayşenin geçen sene aşık olduğu arda
hakkında konuşma kısmı geldiğinde yanıma koşup elleriyle
kulaklarımı kapattı. Duymamı istemiyor.
Annesine
telefon olayı yüzünden çok bozuk... annesini sürekli tersliyor.
Benim de onunla ilgilenmemi istemiyor. Annesi bana saatlerin geri
alınması alınmamasıyla igli komik tweetleri okumaya başlayınca
ve ben de dinleyip gülmeye başlayınca çok bozuldu ve irtibatımızı
kesmeye kalkıştı. Bu arada kolunun sürahiye çarpmasıyla, bütün
su üzerime ve laptopun üzerine döküldü. Sırılsıklam oldum.
Bardak ta kırıldı. Allahtan bilgisayara bir şey olmamış. Ayşe
hala annesine veriyor veriştiriyor.
Efra
ayşe için resim yapmış. Telefonda söyledi. Bunun üzerine ayşe
de hemen kendisiyle efranın resmini çizdi. Efrayı kısa kıvırcık
saçlı ve kıçını kıvırmış olarak çizmiş.
3
kasım perşembe gününün olayı ise artık bir “izma”sı
olması...
günün
bir başka olayı da tabağı aynı benim gibi kmekle tertemiz
yapması... babasının kızı... bir de, benim tabağım seninkinden
daha yemiz diye nispet yapıyor.
Cuma
akşamı büyük kızım geldi. Ayşe halinden memnun... akşam
yemeğinde ablasının her dediğini tekrar edip onu taklit etmeye
başladı.
Kafasında
kitap taşıyabilmeye başladı. Bir de tek ayağı üzerinde durup
elinde başka Bir şey tutarak yapıyor.
Kendine
yaptığı şnorkel muazzam. Pembe bir gözlüğü vardı. Büyük
kırmızı bir pipeti gözlüğün sapından geçirip bir ucunu
ağzına sokuyor ve yüzme hareketleri yapıyor. Çok komik.
Ayşenin
sevinç nidasını yazmalıyım. Epeydir var ama yazmak şimdi aklıma
geldi... “HUBİİİ” veya “HUPİİ” gibi bir şey...
bir
süredir oyun hamuru isteyip duruyodu. En sonunda aldım. Aman
allah... ayşe hamurla akla gelmedik şeyler yapmaya başladı. Adeta
heykeltraş... bir biber yaptı. Sahi sanıp yemeye kalkışırsın.
10
kasım günü okula gitmek istemedi. Evde beraber kaldık. Bütün
gün oyun hamuruyla oynadı. Neler yaptı neler. Sürekli beni de
oyunlarına dahil etmek istiyor. Rahat vermedi. Akşama doğru
tamirci oldu. Ama kız... kız tamirci olduğunu sürekli vurguluyor.
Sandalyelerin, sehpanın altına yatıp araba tamir etti. Ben de
arabası bozuk müşteri oldum. Tornavidadan, arabanın zincirinden,
yağ koymaktan falan bahsediyor arabayı tamir ederken... nerden
öğrendiyse.. utanmasa trigel kayışı diyecek.
İştahı
da iyi... bu durumu yaz bitti diye açıklıyor. Bu 2 kere çıtır
yumurta (sahanda yumurtaya verdiği isim) tavuklu pilav, şokellalı
ekmek dilimleri, erik ve üzüm yedi. Çıtır yumurta sucukluydu.
(aslında hep peynili yaparım. Beyaz peynir yemiyor ama yumurta ile
yediriyorum.)
2
gün sonra cumartesi günkü doğum günü partisi için annesi
camları silmeye başlayınca, ayşe de eline bez alıp o da camları
silmeye başladı. Hamarat çocuk. Boyunun yetişmediği yerlere
sandalyeye çıkıp siliyor.
Gece
annesinin canı çerez istdi. Hangisinden istediğini sordum. Annesi
karışık dedi. Öte yandan ayşe ses verdi. “kokteyl”
13
kasım Pazar günü sabahtan hava yağmurluydu ama öğlen güneş
açtı. Ayşe de bisiklet binmek istedi. Merinos parka gittik.
Bisiklet bindi çimenli bayırlarda yuvarlandı. Parkta oynadı. Epey
iyi vakit geçirdi. Sonra bana ayakkabı almaya gittik. Ben başka
bir alınmasına izin vermeyince annesi ve ayşe bozuldu. Biz kız
kıza gelip alışveriş yaparız diye sözleştiler. Ablasını da
alıp beraber alışverişe çıkacaklarmış. Akşam evde ilk
müzikli gösterisini defalarca sergiledi bize.. video
bu
arada; günledir öğretmenler gününde okuyacağı şiiri
ezberletiyor annesi.. ilk ezberi.. zorlanıyor. Saçma sapan bir şiir
zaten...
okul
çıkışı puzzle seksek almak
sabah
az giyinmk istemek doktor takımışiir sırası öğretme küsme
oyun hamurundan börek yufka gibi ince olmaz. Yuklava
kızım
nihayet okulda yiğit efe'yi öpmüş... gahsi geçtiğinde ağzı
kulaklarına vararak evet diyor. Normalde oğlanlar kızlara sulanır.
Bizimki oğlana dalmış...
ekişehire
gittiler annesiyle giderken bana küstü. Puuzle seksek yüzünden
ama giderayak küs kalmaya dayanamadı ve bana sarıldı.
Kızım
3-4 gündür eskişehirdeydi. Orda kuzu parka girmişler. İlk başta
ürkmüş ama sonra alışmış. Bu kuzuparkın nasıl bir yer
olduğunu bilmiyorum. Ama zıplama yerinde zıplamış. Örümcek
ağından düştüm dedi.
Ama
asıl önemli haber, ayşenin ter mühendislik yapmış olması...
hümanın yaptığı kitap ayracını kağıdın katlarını açarak
ve geriye doğru götürerek nasıl kitap ayracı yapıldığını
öğrenmiş ve kendisine bir tane yapmış.
23
kasım günü kızımın en büyük evhamı, kabusu gerçek oldu.
Kahvaltı başlamış. Her sabah okula gittiğimizde kahvaltının
başlayıp başlamadığını sorar kapıda.. kahvaltıya geç
kalmaktan hep korkar. Bir kere başına gelmişti. O zaman beri
takıntı haline getirmişti. Ama bugün okula erken gitmemize rağmen
kahvaltıya geç kaldık. Okul gezisi yüzünden erken inmişler.
Ayşe gözyaşıyla ağlamaya başladı. Ben de boş sınıfa yalnız
gitmesin diye onunla okula girdim. Sınıfta eşyalarını bırakıp
ayakkabılarını giydi. Mutfağa inene kadar gözyaşı dökmeye
devam etti. Öğetmeni teselli etti.
Akşam,
laflar gene boyo boy.. ablasına “bebeğim” diyor. Ne yapıyorsun
bebeğim... erkenden uyudu.
Galiba
ayşenin azı dişleri değişiyor. Çenem acıyor diyor birkaç
gündür... bir de geceleri uykusunda ağlama huyu çıktı 2
gündür... okulda birşeye mi canı sıkılıyor yoksa, dişlerinin
acısıyla mı ağlıyor, belli değil...
annesiyle
haftasonu ankaraya düğüne gitmişti. Pek güzel eğlenmiş
kızlarla..
02
aralık günü akşamı benle küstü. Bana kızıp duruyordu. Sabah
uyandı. Annesine kızgın bu sefer de... sürekli azar... çok
biliyon sen... göreceksin gününü... falan... sebebini kendisi de
bilmiyor.
03
aralık pazar günü evdeyiz önce ayşe kampçılık oynamak istedi.
Kurban ben oldum. Çanta hazırladık. Kampa gittik. Çadırda
uyuduk. Sucuk pişirdik. Ardından başka bir oyunda öğretmen oldu.
Üçümüzü de sıaraya dizip yemekhaneye götürdü. Tam otoriter
öğretmen... zaten ruhen öğretmenhanım halet-i ruhiyesinde...
iyice ortaya çıktı karakteri.. evde uslu duranları
ödüllendiriyor falan...
Ayşe
son günlerde bahçede yapılan yeni sınıfta ders görüyor. Zaten
inşaat sırasında her gün “ev, ev” diyerek inşaatı teftiş
etmişti. Sınıftan çıktıktan sonra kucağıma çıkıp
pencereden arkadaşlarına karşılıklı el sallamak adeti çıktı
şimdi de...
10
aralık pazar günü sabah bana kızıp azarladı, kahvaltı
sırasında... öğlenleyin annesi ile annesinin telefonu yüzünden
(son zamanlarda bu konuda hep kavga ediyorlar. Ayşe annesinin
telefonunu kullanmak istiyor. Annesi izin vermek istemiyor) kavga
etmişler. Annesine çok ağır konuşmuş. Kalpsiz olmakla suçlamış.
Annesi köpürdü. Ayşenin annesinden özür dilemesini istedim. Ama
gene de annesi birkaç saat boyunca bıdırlandı durdu.
12
aralık salı günü müstakbel torunumun adını öğrendim. Kızı
olduğunda adını “damla” koyacakmış. Arabamız bozulduğu
için birkaç gündür yayan gidiyoruz okula. 13 aralık çarşamba
günü yağmur yağıyordu. Ayşeyi sırtıma aldım. Şemsiyeyi
tutmak için elim kalmadığından şemsiyeyi ayşenin boynuma
doladığı kollarını ile bedenimin arasına sıkıştırarak
şemsiyeyi tuttuk. Yayan gidip gelme sayesinde epeydi yapamadığımız
birşeyi d yapma fırsatı doğdu. Millipazara uğrayıp
kurabiyelerden bir tane alıp yemek... akşam evde annesi gelmeden
pericilik oynadık. Ayşe ve oyun... bizi bayıltıncaya kadar oyun
oynakmak istiyor. Oyuna hiç doymuyor. Annesi de ben de ayşeye artık
oynamak istemiyoruz demekten bıktık. O, oynamaktan bıkmadı.
Sürekli oyun, hep oyun...
aralık
ayında, haftalardır arabamız bozuk olduğu için ayşe hanımı bu
kış ayazında okula yayan götürüyorum, getiriyorum. Yayan olan
benim, ayşe ie sırtımda... onun keyfi yerinde... okul çıkışı
artık bahçede yeni yapılan sınınfta oldujlarından, pencereden
sınıfta kalan arkadaşlarına el sallaması adeti çıktı. Tabi
bunun için de kucağıma çıkması gerekiyor. Bir de bahçedeki
beyaz boyalı şekiller arasında sekerek atlamak var... mesafe uzun
olduğundan burda da ben uçuruyoruz mecburen...
karşıdaki
kırtasiyede hello kitty çıkartması alma inadı ise başka bir
mevzu... bu çıkartmadan vardı. İlk defasında başka bir çıkartma
aldık. Onu da başka zaman alırız demişti. (en çok kullandığı
sözlerden biri) sonrasında bitmiş... haftalardır gelmiş mi diye
bakıyoruz birkaç günde bir...
22
aralık günü akşam annesiyle markete gidecektik. Ayşe gelmek
istemedi. Evde yalnız kalabileceğini belirtti. Annesi de telefonunu
bırakıp, Bir şey olursa aramasını söyledi ve gittik. Ben
telefonu kullanmayacağını falan zannederken, beni arayıverdi.
teyzesi aramış, onu haber veriyor. Bizi birkaç kere aradı.
Abisinin eve döndüğünü bile haber verdi. Teyzesiyle de konuşmuş.
Becerikli velet, kesin olan Bir şey var. akıllı telefonu benden
daha kolay kullanıyor. Annesi, gülerek, artık buna telefon alma
zamanı gelmiş dedi. Aynı akşam yemekte, yemek öncesi yediği
abur cuburların etkisiyle yemek yemek yerine hoplayıp zıplıyordu.
En sonunda bardağı devirince, hafifçe azarladım, yemek yemesi
için... bozuldu ve küstü. Tüm geceyi bana tavır koyarak geçirdi.
24
aralık cumartesi gündüz düğüne gittik. Bunu da hemen oyuna
çevirdi. Çan çaldı. Balo zamanı falan deyip duruyordu. Bir de
süslü... annesinin abiye çantasına sulandı. Hatta kısa bir süre
taktı bile... kolundaki bileziği de istedi. Çok, süse meraklı
olacak, çok... düğünlerde nedense palyaçolarla gitmiyor. Bizimle
kalmayı tercih ediyor. Yanımıza küçük bir bebek geldi. Ayşe
bebeğe yoğun ilgi gösterdi. Ufak bebekleri de çok seviyor.
Yanından ayrılmadı bebeğin... bir de abisiyle satranç oynamaya
başladı. Abisi taşını yiyince çok bozuluyor. Abisi her zamanki
nobranlığıyla kızımı çoban matı etmiş.
Akşam
abisiyle oynuyordu. Oynamak dediğim bildiğin tepişmek... bir ara
sehpanın altına saklanıp, annesinin sesini (güya) taklit edip
abisini kandımaya kalkışması çok komikti...
25
aralık pazar günü renkliydi. Sürekli oyun kuruyor diyorum ya.. bu
gece kurduğu oyun şu: annesi balık, ben babası olta, ayşe de
balıkçı... benimle annesini yakaladı ve onu yedi. Akıllara
gelmez oyunlar, senaryolar kuruyor. Bu gün sabahtan yarım saat
kadar oynaştık ayşeyle.. ben yanağını öpmeye çalışıyorum.
O bana engel oluyor. Gün içinde sürekli unutsun da önlem alamasın
diye gün içinde uğraştım durdum. En sonunda öğlene doğru
unuttu. Öğleden sonra muppet filmi seyretmek için evde yalnız
kalmak istedi ama sonra bizimle geldi. Arabada uyudu kaldı. Akşam
babannesinde yemek yedik. İşkembe çorbası içti. Hem de 2
tabak... her türlü çorbaya bayılıyor. Ona kalsa sadece çorbayla
beslenir. Sofrada çorbayla doyuyor, kalkıyor.
Gün
içinde ayşeyi kucağımda taşırken zor geldi ve oyun olsun ve
bana kolaylık olsun diye omzumda taşımak istedim. oynamak
istemedi. Sonra akşam evde benle oyun oynamak istedi. (kardeşini
beşiğe koymuş. Ben de dayısıymışım.) ben de oynamak
istemediğini hatırlattım ve şimdi de ben oynamak istemiyorum
dedim. Acayip bozuldu. Suratını asıp, ben unuttum. Sen de
unutacaksın diye buyurdu.
Tavırlar,
ses tonu falan tam anlamıyla öğretmeninin kopyasına dönüştü.
Zaten, doğuştan hocaanım ruhluydu. Tam oldu.
Bu
arada; resim çizme konusunda iyice ileriye gitmeye başladı. Müthiş
resimler çiziyor. Başka bir resme bakarak neredeyse aynısını
çizdiğine şahit oldum. Kendi zihninden de harika şeyler çiziyor.
Mesela, ben bu yazıyı yazarken, sihirli küre resmi çizdi. Yanında
da bir cadı...
bazen
bir resim çizmek istediği zaman bana googledan o şeyin resmini
açtırıyor. Biraz bakıyor ve sonra gidip çiziyor. Az kaldı,
resim çizme konusunda beni de geçecek.. hatta belki de geçti.
26
aralık pazartesi akşamı ayşeyle satranç oynadık. Taşların
nasıl hareket ettirildiğini biliyor. Sadece o kadar... taşı
yendiği zaman bozuluyor. Üstünlüğü kim daha çok taş yemiş
diye algılıyor. Oyun sırasında bir ara kendi piyonunun benim
atıma dil çıkardığını iddia etti. Çok güldüm.
27
aralık sabahı evden geç çıktık. Nasıl olsa arabamız tamir
edilmişti ve kahvaltıya yetişmeme sorunumuz yoktu. Ancak sürpriz..
arabanın lastiği patlak... ayşeyi sırtıma alıp koşarak okula
kadar götürdüm. Kahvaltıya geç kaldığımız için ve ayşe geç
kalınca boş sınıfta gözyaşlarıyla ağladığı için bn de
ayşeyle sınıfa çıkıp, ardından yemekhaneye götürmeye
niyetlendim ama kapıdaki görevliler sınıfın henüz yemekhaneye
inmediğini söyledi. Ben de döndüm. Akşam öğrndim ki, meğer
sınıf yemekhaneye inmiş ve ayşe o çok korktuğu akibetle
yüzleşmek zorunda kalmış. Kızdım ve söylendim epey... ayşe
okulda öğretmenine lastik patladı diye anlatmış. Akşam arabayla
markete giderken annesine de anlatmasını istedim. Anlatmak
istemedi. Zorladım. Unuttum dedi. Unutmadın, anlat çabuk dedim.
Arabanın lastiği patladı dedi. Annesi sonra ne yaptınız dedi.
Lastiği tamir ettirdik dedi. Ben de “sen nerden biliyon. Ben seni
okula bıraktıktan sonra tamir ettirdim” deyince, sinirlenerek ve
azarlayarak, “peki araba nasıl gidiyor o zaman, sihir mi yaptın”
diye beni payladı.
Akşam
evde yemekte abisiyle ettiğim kavgayı herhalde ileride de
hatırlayacaktır.
30
Aralık cuna gününü beraber evde geçirdik. Oyun oynadık. Çocuk
kar hasretiyle yanıyor ama bursaya kar falan yaüdığı yok. Söz
verdim yarın onu kar olan yüksek semtlere götüreceğime.. bana
yapacağımız kardanadam için zeytin yememi söylüyor. Kaç tane
zeytin kabuğu lazım olduğunu sordu kardanadam için. 20 tane
dedim. 20 tane zeytin yiyecekmişim. Gündüz beraber para tahsil
etmeye başladık. Gittiğimiz yerde limon ağacı gördü. 1 tane
limon kopardı. Cebine koydu. Ardından cantıkçıya gittik.
Kuşbaşılı kaşarlı cantık yedi. Tadını pek sevdi. Akşam da
kemikli et sıyırdı.
31
Aralık cumartesi günü ayşeyle arkadaşına hediye oyuncak almaya
gittik. Hafif kar vardı yerlerde... yol boyunca kartopu ile beni
şişledi durdu. Hele parkta, dev bir kartopu yaparken “büyük bir
hamle geliyor” deyişi çok komikti... oyuncak aldıktan sonra,
çocuk menüsü “hamgurber” yedi. Oyuncak olarak pembe beyaz bir
kedi seçti...
kız
ve erkek rolleri.
Dışarda
yemek
oyuncak
büyüyünce
ne olacağını anlamak için oyun.
Twinkle
için türkçe söz uydurmak.
yıldızlar
akşam
afra tafra ve yemekte azar...
“çok
güzel bir teknoloji” kek kalıbı hakkındaki yorumu...
bacakları
kıvranan bebek
gelin
damat gibi olmak
doğum
günü kutlaması için beni oyalama görevi
artık
kendisine berra denmesini talep ediyor. Ablasına berçem, abisine de
berker diyecekmişiz.
Ankara
günleri...
canavar
hemşireler... ayşeyle efra hemşire olup bana saldırıyorlar.
efra
ayşe evcilik, doktorculuk oyunları
bimde
satılan ev süpermiş.
ayşenin
saçına zeytinyağı sürülmesi ve yıkanması. Teyzeye ses
çıkaramaması.
ayşe
efra uyumu ve sıfır kavga
sonlara
doğru birbirlerinden sıkılma. aralarının hafiften limoni
olması..
iyice
sallanmaya başlayan süt dişinin bir türlü çıkmaması ve sert
birşeyler yerken sürekli acıması ve ayşeyi ağlatması...
hiçbirimizin dişi çekmemesi, en sonunda annesinin dişi çekmesi..
ağzıma
mısır tıkmaları.
Ayşenin
oyundan sıkılması, efra ile günlerce odadan çıkmadan oyun
oynamaları. Ama en sonunda sıkılması. Efranın hep oyun oynamak
istemesinden şikayeçi olması.
Annesinin
yaptığı bir örnek polar yelekleri kollarına sarıp kanat gibi
yapmaları ve vampir olmaları. Benim kanımı emmelri.. vampir
oldukları için her kılıfa girebilmeleri. Evet... kılıfa....
Patlamış
mısır sevmediğimi duyunca ikisinin birden ağzıma mısır tıkıp
mısır yedirmeleri.
Kızlara
Araba kullandırmak.
1000
parçalık yapbozda doğru yere parça yerleştirebilmesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder