Bomba ki ne bomba... gece saatinde ayşe bizi yerle bir etti. scrabble oynamak istiyor. okuma bilmediğini, henüz oynayacak kadar büyümediğini söyledik. ısrar ediyor. kitaplarının başlığını okumasını söyledim. okuyamıyor tabii ki... ama inatla scrabble istiyor. büyüyünce oynarız dedim. elimi tutup beni banyoya götürdü. musluğu büyük bir rahatlıkla açıp "bak, büyüdü" dedi. meğer büyüme kriteri banyo çeşmesine erişmekmiş. eskiden ayağının altına leğen koyup erişebiliyordu. şimdi hiç zorlanmadan açıverdi musluğu... salona geldiğimizde annesine de "su açabiliyo" dedi.
büyümüş... uyumak için yattığında bile hala büyüdüğü ve scrable oynayabileceği ısrarını sürdürüyordu.
Günün nasıl geçtiğine gelirsek; gün erken başladı. ablasını uyandırmak için sessizce maaile odaya gidip ablasının üzerine atladık. elebaşı ve fikir sahibi ayşeydi. sonra yatakta kendiken çekelim dedik. ayşe kamerayı kendi açmadı diye arıza çıkardı. gene de birkaç resim çekti. kahvaltı için sütlü gevrek verdim. bizimle beraber de birazcık yedi. ama az... gün içinde başka neler yaptığını hatırlamıyorum.
ama ablasını uğurlamak için terminale gittik. önce arabayı otomatik yıkamaya soktuk. skiden korkar ağlardı. artık problem yok. yolda mağazalara uğradık. sürekli kucakta olmak istedi bugün... mavi jeans mağazasında pembe bir istanbul tişörtü buldu. çocuklar için. hakkaten çok güzel birşey ama 1 yaş için. bizimkine olmaz. üstelik tek kalmış. başka yok. tutturdu bunu alalım diye... küçük geleceğine ikna edemedim. özdilek parkına götürdüm de öyle sakinleşti. bol bol kaydıraklardan kaydı. bugün ilk defa kayılan yerden tutunarak çıkmayı başardı. çok hoşuna gitti. defalarca kaydırağa tersten çıktı. sonra su böreği ısmarladım. yemeyecem diye tutturdu. kendi kesip kendi yeme numarasıyla biraz yemesini sağladım. özdilekte çok güzel geniş pipetler var. kendi başına gidip alıp geliyor. bu da kendi ayakları üzerinde durabilen bir çocuk, bütün çocuklarım gibi... nihayet anatoliuma gittik. orada akülü arabaya bindi. tabi ki pembe renkli olanına... bittikten sonra gene binmek istedi. bir tur daha bindirdik. bitince gene istedi. artık olmaz dedim. somurtup kollarını kavuşturarak ve hıh hıh diyerek yanımızda bir yürüyüşü var... evlere şenlik... ablayı uğurladık. bu sırada dondurma diye tutturdu. hava soğuk, güneş yok falan dedim. pek aklı yatmadı. daha doğrusu işine gelmedi. dondurma istemeye devam etti. abla gittikten sonra biraz daha mağaza gezdik. bu sırada kucağımda uyudu. zaten günün büyük bölümünü kucağımda geçirdi. başkasına da gitmiyor. özellikle benim kucağım... uzun süre uyutmadık. 15-20 dakika en fazla... gece erken uyusun... anatoliumda yemek katını görünce "baba benim karnım tok" dedi. midesini gösteriyor. yanlış söylüyor. "papay" istedi. aldım. ketçap ve mayoneze bandıra bandıra yedi. o kadar çok bandırıyor ki 2 kere almak zorunda kaldım. ikisine aynı ayna bandırıyor. hem ketçap hem mayonez. bir de uzun zamandır dikkatimi çeken birşeyi bu vesileyle yazayım. çok küçük ısırıyor. misal; patatesin sadece ketçap mayonz bulaşmış kadarını ısırıyor. ufacık bir tavuk parçasını 3-4 lokmada bitiriyor.
eve dönerken arabada çok güzel "ali babanın" şarkısını söyledi. hem de defalarca.. abisi bir süredir ayşeyi kızdırmak için hayvanların seslerini yanlış söylüyor. ayşeyle didişiyor.
evde biraz oyalandıktan sonra minika açtırdı ve yattı. yattı ama gözlerini kapamasına rağmen çok geçmeden ayaklandı. uyutamadık. gece ilerleyen saatlerde hala scrable çıkarttırmaya çalışıyordu. n zaman yattı bilmiyorum.
meğer ben uyuduktan sonra annesiyle scrable oynamış. sabah öğrendim. bütün "A" harflerini toplayıp ıstakaya dizmiş... annesine de "İ" harflerini dizdirmiş. güya scrable oynamışlar. aslında, okuma yazma öğretebilirim scrable ile... acaba öğretsem mi? saat 11 gibi uyumuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder