Sabah uyandığında salona emekleyerek geldi, annesi de arkasında... kızım gelmiş deyince, bebek dedi. bebek olmuş. kucağıma aldım. ınga bebek mi oldun dedim. inga dedi. kahvaltıda küçük pizza almıştım. doğru dürüst yemedi. kahvaltıda sandalyenin birisine yomuşu oturtmuştu. yomuşu evladı yerine koyuyor. bebek diyor. ablası yomuşu kaldırdı diye bir kriz yaşadık ama sonra yomuşu ben kucağıma aldım. sorun çözüldü. kahvaltıdan sonra abisi ve ablası yomuşu onun elinden almaya kalkıştı. yomuşu kucağına alıp vermek istemedi. ben de ablasıyla abisine engel oldum. akşam eve geldiğimde annesi parka götürmemi istedi. üzerindeki elbiseyi çıkarıp şort giymesini istedik. annesini dinlemedi. ben ısrar edince, (kaydıraktan kaymak sıkıntı olur diye) annesine gidip "pembe çiçek hoyt" dedi. meğer son zamanlardaki takıntısı olan siyah çiçekli eteği kastetmiş. nuh dedi peygamber demedi. etekle gittik. bir de yomuşa pembe elbise giydirmiş. kafasına şapka, gözünde gözlük. kafasına da saç tacı... oyuncak bebek arabasına koymuş. onu da götürmek için ısrar etti. çalarlar dedik. ne dediysek ikna edemedik. çocuğunu da parka götürdü. kaydıraktan kaydı. kova ve kumlarla oynadı. yomuşu büyük kaydıraktan kaydırdım. itiraz etti. yomuşun bebek kaydıraktan kayması gerektiğini söyledi. öyleyse sen de büyk kaydıraktan kay dedim. kabul etti. hayret uzun zamandır büüyk kaydıraktan kaymıyor, inatla küçük kaydıraktan kayıyordu. ben yomuşu küçükten kaydırıken o da yüksekten kaydı. sonra yomuşu kucağına alıp ikisi birden yüksek kaydıraktan kaydılar defalarca... salıncakta da çok eğlendi. "baba bebek hayya" (baba yavaş salla) diyor. bebek, bilindiği üzere; küçük, yavaş, az anlamına geliyor. sallanırken bana tekme vurup benim karşıdaki kaydırağa savrulmam oyununu oynadık. çok hoşuna gidiyor. kahkahalar atıyor. ben de güya o yaklaşırken bacaklarını tokatlamaya çalışıyorum. o da beni tekmelemeye... en son tahtırevalliye bindik. yomuşu karşısına oturttum.
bugün parkta birşey farkettim. "baba bebek hayya" derken aynı caillou gibi konuşuyor. aynı tonlama ve vurgu.. ayşe aynı caillou gibi konuşuyor.
eve döndük. merdivende gene zigzag çizerek bana engel oldu. evde balkonda birikmiş suyu görünce hemen çoraplarını çıkarıp su birikintisine girdi. ben de parktan getirdiğim, tüy ve straforu verdim gemi yapsın diye.. bu sefer banyoya girmek istedi. gemileriyle küvete girdi. biraz sonra beni çağırdı. bir yeri gösteriyor. anlamadım. sonra anlaşıldı ki, şampuan istiyor ördeklerini yıkamak için.. biz şampuanı saklıyorduk geçen seferki gibi ördeklerini yıkarken bitirmesin diye.. saklamak buraya kadarmış.. yerini keşfetmiş... şampuanın tamamını vermek yerine boş şampuan şisesine biraz şampuan dökebileceğini ve onu kullanabileceğini söyledim. dökme eylemini ona yaptırınca razı oldu. zaten sürece dahil ettiğinizde çocukları ikna etmek genelde mümkün oluyor.
En iyi 100 türk filmi seçmelerinden bahsediyorduk. ben hacivat karagöz nasıl öldürüldü filmine oy verdiğimi söyledim. Ayşe hemen birşey demeye başladı. anlamadık ne dediğini. hacıvat karagöz diyormuş. hemen kuklalarını çıkardı ve sahne kurdu. seyircileri de yerleştirdi. belli ki bu çocukta "paket program" var. akşam gereksiz,yersiz ve anlamsız şekilde ağlayıp zırlamaya başladı. böyle durumlarda benden yüz bulmay açlışır. benden de yaptığının doğru olmadığı uyarısı gelince pepee ye bağladı. omuzlarını çökertip boynunu bükerek küstü. Gece bennim şahit olmadığım bir oaly gerçekleşmiş. bornozuyla koltukta yatıyordu. kapı çalınmış. zile aşağıdan basıldığını anlayınca, hemen koşup giyinmiş, hazırlanmış. kapıda beklemeye başlamış. meğer Efra geldi zannetmiş. o yüzden hazırlanıyormuş. Gelen başkası çıkınca bozulup üzülmüş. biz kendi aramızda Efralar gelecek diye konuşuyoruz ya... çocuk beklentiye girmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder